Kendimizin farkına varmak, eski yaşanmışlıkları hatırlamak çok küçük yaşlara kadar uzanabiliyor. Kişilerin, 2 yaşından itibaren yaşadıklarını hatırladıkları tespit edilmiştir (Bauer & Larkina, 2014). Küçük yaşlarda her hareketi eleştirilen, talepleri sürekli olarak ertelenen, “sessiz durursan sana istediğin oyuncağı alırım” gibi koşullu sevgiyle yetiştirilen özellikle kız çocukları ilerde nasıl birer genç kız oluyorlar? Çok küçük yaşlardan itibaren Babaları tarafından eleştirilen, sevgisiz bırakılan bu kızlar sadece Anneden gelen sevgiyle nereye kadar mutlu olabiliyorlar?
Partnerinizle tanıştınız, birbirinizi çok sevdiniz ve evlenme kararı aldınız. Siz daha birbirinizle yaşamaya alışmadan hamile kaldığınızı öğrendiniz. Eşiniz bebeğin gelişine çok sevindi ve dokuz ay sonra bebeğinizi kucağınıza aldınız. Siz daha bebeğe nasıl bakılacağını tam olarak çözemezken eşiniz sizi, onu oldukça ilgisiz ve yalnız bıraktığınız gerekçeleriyle suçlamaya başladı. Aslında çok sevip de evlenmiş olduğunuz kişi bu dünyada Baba olması gereken son kişiydi çünkü çok kötü bir çocukluk geçirmişti ve kendi de dahil olmak üzere kimseyi sevmeyi bilmiyordu. Bebek büyüdükçe eşiniz çocuğa öncelik verdiğinizi, kendisini ilgisiz bıraktığınızı öne sürerek sürekli olarak huzursuzluk çıkardı. Bu da yetmedi, bu dünyaya yeni gelen ve hiçbir şeyden haberi olmayan minicik bebeğe ağlıyor diye, yaramazlık yapıyor diye kızmaya başladı. Çünkü kendisinin ilgisiz bırakılmasının sebebi bu küçücük bebekti, sürekli olarak suçlanarak yetiştirildiği için her şeyin bir suçlusu olduğunu ta küçük yaşlardan itibaren öğrenmişti. Ve ikinci bebek de dünyaya geldi, minicik bir kız. Anne çok mutlu olurken Baba pek de mutlu olmadı aslında. Kendisinin alması gereken ilgi daha da azalacaktı. Kız bebek Babanın ilgisine, sevgisine ihtiyaç duyarken kendi sevgi depoları boş olan Baba, kız çocuğunun sevgi talebi bir tarafa, bu kızın kendisine sevgisini göstermesinden, düşkün olmasından bile rahatsızdı. Netice itibariyle anne elinden geldiği kadar iki çocuğunu da tek başına olsa bile yetiştirmeyi başardı. Erkek çocuk zaten anneye düşkün olduğu için çok daha az hasar alarak yetişkinliğe geçmeyi başardı. Peki ya kız çocuğu? Dokunulmadan, sarılıp sarmalanmadan, herhangi bir sevgi belirtisi gösterilmeden büyüyen bu kız, yetişkinliğinde sizce ikili ilişkilerini nasıl yönetebilecekti?
Kendisinden fiziksel olarak hoşlanan her erkeğin ilgisini gerçek sevgiyle karıştırarak saygı görmediği halde sırf küçücük de olsa sevgi alabilmek adına kendini yorup üzecekti. Bilinçaltında yaratılan baba figürünün yerini doldurduğu için, kendinden yaşça çok büyük erkekler oldukça ilgisini çekecekti. Bu tarz bir ilişki de arada nesil farkı olmasından dolayı oldukça zor yürüyecekti. Kız gezmek, adam ise evde yatıp dinlenmek isteyecekti çünkü 20 yıl önce kızın şimdiki taleplerini zaten doya doya yaşamıştı. Kızın gençliğine aşık olan adam bu ilişkiyi sürdürebilirdi ama kız istediği ilgiyi ve sevgiyi tam anlamıyla bulamayacağı için ilişki içerisinde sıkışıp kalabilecekti. Eğer farklı ilişkiler kurabilirse kendisine az sevgi gösteren, sadece hoşlanan insanların bile ilgisini ve sevgisini gerçek zannedip kendinden çok fazla verebilecekti. Bu erkekler aslında, hep en güvenilmeyen insanlar olacaktı. Bu da şüphesiz tesadüf olmayacaktı. Neden? Çünkü babasının sevgisine güvenerek büyüyememişti. Babasının sevgisi bir vardı bir yoktu. Çok nadir de olsa sevgisini belli ediyor sonra bir bahane bulup kendi öz kızının kalbini pervasızca kırabiliyordu. Bu küçük kız yetişkinliğinde her erkekte babasından alamadığı sevgiyi arayacak, bulamadığı yerlerde bile sırf küçücük bir sevgi çıkar mı diye ilişki içerisinde tek taraflı olarak beklemeye devam edecekti. Eminim bu gerçek hikaye pek çocuğunuza oldukça yakın gelmiştir. Kişinin kendi kendini tanımasıyla, neyi neden yaşadığını keşfetmesiyle ikili ilişkilerini yoluna sokması hiç de zor değil. Kendi kendimizi tanıma süreci evet oldukça meşakkatli ve bir o kadar da kıymetli. Neyi seviyoruz, neyi sevmiyoruz, sevgiyi gösterme şeklimiz, hobilerimiz. Hepsi ayrı ayrı önemli. Lütfen her zaman hatırlayın, “yalnız değilsiniz”. Sevgiyle kalın.