Küçücükken özellikle Babaları tarafından başları bile okşanmamış Prensesler, büyüdükleri zaman Cadılara mı dönüşürler yoksa kendi krallıklarını kuran Kraliçeler mi olurlar? Bir de tabii her iki aşırı uca kaçmadan araya sıkışanlarımız var.. Freud’un Psikanaliz üzerine adlı kitabında anlattığı gibi kız çocuklar Babalarına, erkek çocuklar ise Annelerine düşkün olurlar. Kız çocuklar Babalarına aslında aşık olurlar ve içten içe annelerinin evden gitmesini isterler. Freud bu davranışa Elektra kompleksi adını vermiştir. Hal böyle iken küçücük bir kıza Babasının sevgi göstermediğini düşünün. “Ama Babası ölen kızlar var” diye düşünebilirsiniz. Evet var ve evde var olan Babanın yokluğu bazı durumlarda çok daha fazla acı verebiliyor. Bunun sebebi de fiziken yanınızdaymış gibi görünen ve gerçekte sevgi vermeyi bilmeyen bir adamın varlığından sizin küçük bir kız olarak sevgi alma beklentisi içerisine girmenizdir, ki bu da çok normal ve içgüdüsel bir davranıştır. Siz sevgi bekledikçe o veremeyecek, üstüne giderseniz sizi olabildiğince uzağa itecektir çünkü aslında o da küçücükken ebeveynlerinden sevgi görmemiştir, bu yüzden sevgi gördüğü zaman veya kendisinden sevgi talep edildiği zaman ne yapacağını bilemeyecek ve en iyi bildiği şeyi, kaçmayı tercih edecektir. Hal böyle iken bu güzel kız çocukları kendilerini sevilmeye layık görmeden büyümeye başlar ve birer yetişkin olurlar. Heteroseksüel bir eğilim içerisindeyseler erkeklere ilgi duymaya, erkeklerden ilgi görmeye başlarlar. Esas hikayemiz de zaten burada başlıyor. Babalarından sevgi görememiş, kendilerinin sevilmeye layık olduklarını öğrenememiş bu güzel küçücük kız çocukları büyüseler dahi bu sevgi depoları hep boş kalmaya devam ediyor ve onlar bu sevgi boşluğunu fark edemeyebiliyorlar. Kendilerinden gerçekten hoşlanan, oldukları gibi kabul eden ve sevgilerini göstermekten çekinemeyen erkekleri hiç ama hiç çekici bulmuyorlar. Bilakis “ben zor erkek seviyorum” mottosunu farkına bile varmadan ilke edinmeye başlıyorlar. Kendilerine ilk başlarda oldukça ilgi gösterip sonrasında ise ortadan kaybolan erkekler inanılmaz çekici gelmeye başlıyor. Bu tarz yine sevgi vermek ve almak konusunda sıkıntı yaşayan erkeklerin bir ilişki için ‘müsait’ olamayışı oldukça çekici gelmeye başlıyor. Bir türlü ‘sağlıklı bir ilişki’ yaşayamayan bu prensesler bunun sebebini dahi anlayamıyorlar. Bu prenseslerden bir kısmı kalplerini karartıp erkekleri, kötü davranılmayı hak eden kişiler olarak ilan ediyorlar. Menfaatleri çerçevesinde erkeklerle ilişki kurup herhangi bir duygusal bağ geliştirmiyorlar. Bu şekilde davranmakla aslında yaşayabilecekleri mutluluktan da kendilerini mahrum ediyorlar. Bir grup prenses ise kariyerini, parasını, çevresini kazanıp yalnız yaşamaya başlıyor ve kendi zevklerine ve hayat felsefesine göre krallıklarını kuruyor. Bu tarz ‘kraliçelerde’ mantık oldukça devreye giriyor, kendi düzenlerini bozabilecek herhangi birisini bırakın özel hayatlarına, arkadaş çevrelerine dahi sokmuyorlar. Bu kadınlar da kendi kırılganlıklarını saklamaya çalışıyorlar aslında. Bütün davranışlarını planlı, bilerek ve kontrol altında tutuyorlar. Böyle yapmakla da belki de mutlu olabilecekleri ortamları kaçırıyorlar veya hayatı sanki hiç bitmeyecek gibi erteliyorlar. Olası bir ‘duygusal hasarı’ bertaraf ederken kendilerini hoşlanma, sevme, sevilme, birlikte zaman geçirme gibi keyif verici davranışlardan da mahrum bırakıyorlar. Bir de iki arada bir derede kalanlarımız var tabii. Hiçbir zaman bir ilişkiyi bitiremeyen, ilişki hastalansa dahi bunu görmekten imtina edip sevgi olmayan bir ilişkide birazcık da olsa sevgi alabilme umuduyla tutunmaya çalışanlarımız ve belki de en fazla acı çekenlerimiz. Bu güzel prensesler hayatı sürekli başkaları için erteleme özverisinde bile bulunup, kendi yaşamlarını hatta ve hatta kendilerini hiçe sayabiliyorlar, küçücük bir sevgi görebilme ihtimali uğruna. Peki ne yapılabilir diye sorabilirsiniz. Öncelikle kişinin kendi durumunun farkına varıp kabul etmesi sorunu yarı yarıya çözüyor. Çünkü kişi kendi hassas ve kırılgan duygularıyla yüzleşme cesareti buluyor. Bundan sonraki süreçlerde bir ilişkiden ne istediğiyle ve özellikle kendi özdeğerinin farkındalığıyla ilgili çalışmalar yapması gerekiyor. Bu tarz hassas ve özel süreçlerde lütfen profesyonel yardım almaktan çekinmeyin. Süreçler anlatıldığı kadar kolay ve sancısız geçmeyebiliyor. Hepimiz farklı farklı yaşam dersleri için buradayız. Bu sınavları verip, zamanı geldiği zaman bizler de her şeyi arkada bırakıp bu dünyadan gideceğiz. “Neden hep benim başıma gelir?” den ziyade “bu deneyimden ne öğreniyorum?” sorusu bizim için çok daha faydalı ve geliştirici olacaktır. Sağlıkla ve sevgiyle kalın